2- Evliya Çelebi

1- Gazali
23 Mayıs 2016
3- Said Halim Paşa
23 Mayıs 2016

Sunuş: Edebiyatımızın “Evliya”sı 400 Yaşında / 7  D. Mehmet Doğan

Evliya Çelebi’nin Hayatı / 9 Atilla Mülayim

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ne Göre Anadolu’daki Gayrimüslimler / 15 Mustafa Sami Baybal

Evliya Çelebi’nin Konya’sı / 29 Serkan Yorgancılar

Evliya Çelebi’nin Gözlemleriyle 17. Yüzyılda Kadınlar / 45 Nurettin Gemici

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Mersin / 79 Ejder Okumuş

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Şairin Yeri / 113 Bünyamin Taş

Oryantalizm, Seyahatnameler, Evliya Çelebi ve Urfa / 123 Mehmet Kurtoğlu

Menkibevî Seyahatname: Seyyah-i Âlem Evliya Çelebi’nin Zihin Dünyası Üzerine / 141 Asım Öz

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Ahiler ve Ahilik/ 157 Münir Tireli


Rüyası mutlaka hayra yorulacak mübarek insanlardandır Evliya Çelebi… Çünkü Peygamberimizi görmüş rüyasında! Heyecanlanmış tabiatıyla, “şefaat ya Resullulah!” diyeceğine, “seyahat ya Resulullah!” demiş”. Hem şefaata nail olmuş, hem de bu dil sürçmesi sebebiyle ömrü seyahatle geçmiş!

Seyahatlerini yazmasını rüyada Hz. Peygamber’in yanında gördüğü cennetle müjdelenmiş sahabeden Sa’d bin Ebu Vakkas’ın tavsiyesine bağlar…

Ailesi Kütahya’dan gelmiş, o İstanbul’da doğmuş. Derviş Mehmed Zıllî, yani “Evliya Çelebi” iyi ki böyle kutlu bir rüya görmüş, iyi ki dili sürçmüş! Ve iyi ki de cennetlik Sa’d ona yazmasını tavsiye etmiş! Böylece gerçek güzelliğinde rüya veya rüya şirinliğinde gerçek muhteşem Seyahatname ortaya çıkmış.

Bir düşünün, Evliya Çelebi olmasa ne kadar çok şeyden yoksun kalırdık! Osmanlının tanımlanamazlık katsayısı ne kadar yüksek olurdu. Binlerce ülkenin, şehrin, kasabanın, köyün, yaylanın, yazının, dağın, tepenin, suyun, çayın, derenin, ırmağın, gölün, denizin… renkli tasvirleri, binlerce evin, sarayın, kalenin, hanın, hamamın, caminin, medresenin, türbenin… evsafı ve o andaki durumu hakkında onun verdiği bilgileri nerede bulabilirdik?

Zamanın varlarını anlatıyor Evliya Çelebi. Bunların birçoğu bugünün yokları! O muhteşem sarayların, konakların, köşklerin, hisarların, şeddadi binaların… bir çoğunun yerinde yeller esiyor şimdi. Evliya Çelebi “var” dediği için onları var sayıyoruz!

Ulaşabildiği üç kıt’anın şehir şehir, köy köy, mezra mezra insanları, günlük hayatı, dili, edebiyatı, mûsıkîsi…Dinleriyle, mezhepleriyle, meşrepleriyle rengarenk şahsiyetleri…

Osmanlının klasik sonrası yüzyılı, IV. Murat, İbrahim ve IV. Mehmet devirleri.. Bu dönemin güçlü birikimini onsuz kavrayamazdık, o kadar canlı hayatını, dinamizmini anlayamazdık. İktisadını, sanatını, mimarisini, yapma ve yaşatma azmini, camilerinin, tekkelerinin maneviyat esintisini, çarşılarının cıvıltısını, hanlarının, kahvelerinin şıkırtısını bilemezdik. Bütün bunlara hayat veren Osmanlı ruhunu asla hissedemezdik.

UNESCO 2011’i Evliya Çelebi yılı ilan etmiş. Ünlü seyyahımız 1611’de doğduğuna göre, doğumunun 400. yılı…

Doğum tarihi kesin olarak biliniyor. Onda şüphe yok. Fakat ölümü hakkında hiç bir bilgimiz yok. Tahminleri bir yana bırakalım: Evliya Çelebi yaşıyor, hem de dört yüz yaşında!

Evliya Çelebi seyahatlerinden birinde Ankara’dan İstanbul’da doğru yola çıkar.

İlk menzil: İstanoz (Zir, şimdi “Yenikent” olmalı). Sonra Ayaş, Beypazarı, Nallıhan,

Göynük ve nihayet Taraklı’ya gelir. Beypazarında üç gün, Göynük’te bir gün kalır.

Taraklı kalesi virandır; fakat bağlı ve bahçeli, akar sulu bir dere içinde cümlesi kiremitli veya tahta örtülü bin beşyüz mamur haneli bir “kasaba-i şirin”dir. On bir mihrabı vardır, yani cami ve mescide sahiptir ve yedi mahallelidir. Dağları safi şimşir ağacıdır;

halkın cümlesi şimşirden kaşık ve tarak işlediklerinden Taraklı denilmiştir. Arap ve aceme kaşık buradan gider, ab-ı havası gayet lâtiftir…

İşte Ankara’dan İstanbul’a doğru bir sefer, dört asır evvel…Rengi, kokusu, sesi, güneşi, bulutu, rüzgârı, yağmuru, karı ile beş asır öncesi. Yol farklı, menziller farklı, şehirler aynı. Hiç bir aynı, aynı değildir zaten. Her an bir başka olmaktan başka çare var mıdır?

Evliya Çelebi’nin muhteşem eserini yazmasının üzerinden kaç yüzyıl geçti, fakat onun anlattıklarının izleri hâlâ sürülmeye değer. Bursa’yı Bursa yapan sırrı, İstanbul’un İstambol olmasının hikmetini, Trabzonun Trabzon oluşunun sebebini, önemsiz sanılan Ankara’nın ehemmiyetini, Erzurum soğunun “er”e yaptığı zulmü… O bilir ve anlatır.

Anlatmaz, zihinlerimize kazır! Erzurum’a her gidişinizde, eğer soğuk bir zamana rastlamışsa bu seyahat, çatıdan çatıya atlarken kedilerin donmasını beklersiniz!

Şehir denilince, şehir tarihi ve kültürü denilince ilk akla gelen ismimiz o. Dört asır sonra, hangi şehrimizi yazsak, hangi sanatımızdan bahsetsek, nüfus ve ekonomi ile ilgi tarih arkaplanı olan ne yazsak, Evliya Çelebisiz asla olmaz.

O mübalağa etse de biz abartmıyoruz: Evliya Çelebi edebiyatımızın gerçek evliyasıdır!

Dört asır sonra tasarrufu devam eden ulu bir Evliya!

O yazmasa idi ne kadar eksik kalırdık!

TYB Akademi’nin 2. Sayısını dört yüzüncü yılında Evliya Çelebi’ye ayırdık. Dört asır önce iyi yetişmiş, yani medrese ve enderunda tahsil görmüş bir Osmanlının birikimi, hayat kavrayışı, varolma iradesi ve gördüklerini kavrama-yorumlama tarzı nasıl bir gerçek aydınla karşı karşıya oldugumuzu apaçık gösteriyor. Kültürlü, edebiyattan, sanattan, mûsıkiden anlar, nüktedan, musahebeti tatlı, iyi ata biner, iyi cirit atar ve iyi silah kullanır…

Evliya Çelebi’ye binlerle rahmet!

D. Mehmet Doğan